Labirent Mitosu -Theseus ve Minotauros

Kairos

Quingis Staff
Yönetici
8 Eyl 2014
9
2
8
quingis.com
Minotaur


minotaur_replica%E2%80%8B.jpg

Kendi Çektiğim Fotoğraf - Minotaur Replica

Minotaur (Minotauros, Μῑνώταυρος), başı boğa ve gövdesi insan biçimindeki Yunan mitolojisi yaratığıdır. Efsaneye göre, Girit kralı Minos'un oğlu olup ismi de "Minos'un boğası" anlamına geldiği halde, Minotaur'un biyolojik babası, vaktiyle deniz tanrısı Poseidon tarafından Minos'a bağışlanmış olan Girit Boğasıdır. İnsanla beslenen canavar Minotaur'ı bir türlü zaptedemeyen kral, Delphi kahinlerinin tavsiyesine uyarak bir labirent yaptırır ve boğa-adamı labirentin ortasına yerleştirir. Minos'la Atinalıların arası, Atinalılar Minos'un oğlu Androgeos'u öldürünce açılır. Bu nedenle çıkan savaşı kazanan taraf Giritliler olunca Atinalılar Minotaur'a kurban verilmek üzere Girit'e belirli aralıklarla yedişer delikanlı ve genç kız göndermeyi kabul etmek zorunda kalırlar.

Üçüncü kurban sevkiyatı yaklaştığında, Atina kralı Aegeus'un oğlu Theseus, bu acı kadere son vermek niyetiyle kurbanlık Atinalılarla birlikte Girit'e doğru denize açılır. Yunan mitolojisi kahramanlarının en büyüklerinden Theseus, Girit'te gönüllerini fethettiği güzel prensesler Ariadne ve Phaedra'nın da yardımıyla labirenti çözüp Minotaur'un yanına varır ve onu babasının kılıcıyla öldürür.


Minotaur Nasıl Meydana Geldi?

Minotaur efsanesi, Girit Boğası, Minos ve Pasiphae'nin kesişen hikayeleriyle başlar. Minotaur'un annesi Pasiphae, güneşi temsil eden tanrı Helios'un ölümsüz kızıdır. Kız kardeşi Kirke ve erkek kardeşi Aeetes gibi, Pasiphae de cadılık ve büyücülük güçleriyle (pharmakeia) donatılmıştır. Meşhur cadı Medea'nın babası olan Aeetes, aynı zamanda efsanevi Altın Postun bulunduğu Kolkhis ülkesinin de kralıdır. Kızkardeşi Kirke ise Kolkhis prensi olan kocasını öldürdükten sonra kendi adasında (Aiaia) inzivaya çekilir. Pasiphae'ye gelince, onun kaderinde Girit adasının kralı Minos'la evlenip Girit kraliçesi olmak vardır. Öteki iki erkek kardeşiyle beraber eski Girit kralı Asterion tarafından büyütülen Minos, Zeus'un Europa'dan olma oğludur.

Asterion ölünce kardeşler arasında Girit tahtı için zorlu bir mücadele baş gösterir, bu mücadelenin sonunda kardeşlerini sürgün etmeyi başaran Minos, tahtın yeni sahibi olur. Taht kavgası esnasında Minos, deniz tanrısı Poseidon'a yakarır ve şayet Poseidon bu kavgada Minos'u destekliyorsa bunun bir işareti olarak tanrıdan kendisine kar gibi bembeyaz bir boğa göndermesini diler. Poseidon, Minos'un tarif ettiği gibi ak bir boğayı (Girit Boğası) denizden Girit'e yollar. Fakat Minos, dileğinin gerçekleşmesi üzerine bu boğayı Poseidon'a söz verdiği gibi keseceği yerde, hayvanın güzelliğine kıyamayıp Poseidon için kendi hayvanlarından birini kurban edince Poseidon, kendisini kandırmaya yeltenen Minos'a öfkelenir, başlangıçta uysal bir hayvan olan Girit Boğasını zaptedilemez, kızgın bir boğaya dönüştürür. Yıllar geçer, bu arada Minos, Pasiphae ile evlenmiş ve ondan altı çocuğu olmuştur, fakat Poseidon'un boğa meselesi yüzünden Minos'a duyduğu kızgınlık geçmemiştir. Poseidon, intikamını bir de Pasiphae aracılığıyla almaya karar verir. Kraliçenin içine Girit Boğasıyla çiftleşmek arzusunu düşürür.

Zavallı kraliçe, engel olamadığı bu yakıcı, fakat ölümcül arzu karşısında ne yapacağını bilemez bir halde, korkudan tir tir titremektedir. Nihayet Pasiphae'nin aklına mucit zanaatkar Daidalos'tan yardım istemek gelir. Oğlu Ikaros'la birlikte gerçekleştirdiği efsanevi uçuş hikayesinden hatırlayacağımız Daidalos, kraliçe için ahşaptan oyma, üstüne hayvan derisi geçirilerek inek süsü verilmiş, hareket etme kabiliyetine sahip bir inek automaton'u (otomat,robot) üretir. Boğaya içine yerleştiği bu mekanizma ile yaklaşan Pasiphae, böylece kocasının günahının bedelini öderken kendi güvenliğini de sağlamış olur. Asıl adı - tıpkı eski Girit kralı gibi - Asterion olan boğa başlı Minotaur, bu ilişkinin meyvesi olarak doğar.


Girit Labirenti

Pasiphae, canavar bebeği Minotaur'a ilk başlarda diğer çocuklarına baktığı gibi bakar ve şefkatle annelik eder, ama boğa-çocuk büyüdükçe yırtıcı hale gelir. Bir süre sonra hepten ele avuca sığmaz olur ve insan etiyle beslenir. Minos, çaresizlik içinde, derdini Delphi kahinlerine danışır, onlar da krala çok dolambaçlı bir labirent inşa ettirmesini, Minotauros'u da o labirentin orta yerine koymasını söylerler. Minos, kahinlerin tavsiyesine uyar, böylece Daidalos usta yine görev başına çağrılır ve bu sefer kendisine o güne dek görülmemiş çapta, devasa bir labirent sipariş edilir. Daidalos ve oğlu Ikaros'un, Minos'un Knossos'taki sarayının karşısında inşa ettikleri eşsiz labirent, mitolojide Girit Labirenti diye bilinir. Labirente girip Minotaur'un bulunduğu yere varabilmek, sonra da çıkış yolunu bularak labirentten kurtulabilmek, pratikte imkansız diyebileceğimiz kadar zordur. Zaten Minotaur da bu yüzden labirentten hiçbir zaman çıkamaz.


Theseus'un Minotaur'u Öldürmesi

Buraya kadar Girit'te geçen efsanenin bundan sonraki bölümünde sahneye Atinalılar çıkar. Minos ve Pasiphae'nin oğullarından Androgeos, M.Ö. 566 yılından bu yana, her dört yılda bir Atina'da yapılan oyunlara (Panathenaia) katılarak bütün ödülleri toplar. Atina'dan, kahraman kral Laios onuruna Thebai kentinde düzenlenen oyunlara katılmak üzere ayrılan Androgeos, yol üzerinde kendisine kurulan pusuda, kıskançlıklarının esiri olmuş Atinalılar tarafından öldürülür. Efsanenin diğer bir versiyonunda ise bizzat Atina kralı Aegeus tarafından Marathon'a, Girit Boğası ile dövüşmeye gönderilen Androgeos, Marathon'da boğa tarafından öldürülür. Androgeos nasıl öldürülmüş olursa olsun, Atinalıların bu işte parmağı vardır, bu yüzden de efsanenin çeşitlemeleri, Minos'un Atina'ya savaş açmış olduğu konusunda birleşir. Minos, bu savaştan galip çıkınca, Atinalılar, Minotaur'a kurban verilmek üzere Girit'e belirli aralıklarla (bu süre kaynaktan kaynağa değişmekle birlikte, yılda bir, yedi yılda bir veya dokuz yılda birdir) yedişer delikanlı ve genç kız, yani toplam ondört genç göndermeyi kabul etmek zorunda kalırlar.

Bütün Atina bu ceza yüzünden kan ağlasa da bağrına taş basmaktan başka bir çaresi yoktur. Fakat üçüncü kurban verme dönemi yaklaştığında, Aegeus'un oğlu Theseus, Minotaur'u yok ederek Atina'nın makus talihini yeni baştan yazmaya ant içer. Theseus, Girit'e açılacak ve dönüşte, eğer Minotaur'u ortadan kaldırıp da sağ salim kalabildiyse gemisine beyaz yelken takacaktır. Yok, eğer bu uğurda ölmüşse o zaman tayfası Yunanistan'a yaklaşırken serene kara yelken çekecektir. Theseus, endişeli babasına aynen bu şekilde davranacağına söz verip denize açılır. Yunan mitolojisi kahramanları listesinde ilk dörtte olduğunu söyleyebileceğimiz Theseus'un işleri Girit'te rast gider. Minos'un iki kızı, Ariadne ile Phaedra, her ikisi birden, Theseus'u görüp ona çılgınca aşık olurlar. Minotaur'a ulaşma konusunda prenseslerin aşkı Theseus'un çok işine yarar. Kızların büyüğü, Ariadne, Theseus'un yanına bir top iplik verip onun labirentte arkasında bıraktığı yolları işaretlemesini sağlar. Nihayet Theseus, o güne kadar 28 genç Atinalıyı parçalamış Minotaur'la yüz yüze gelir. Kahramanca dövüşen Theseus, boğa-adamı babasının kılıcıyla öldürmeyi başarır. Theseus, Minotaur'a yem olmak üzereyken kurtardığı genç kurbanlıklarla birlikte labirentten çıkar.

Atina'ya dönerken her iki Giritli prensesi de yanına alan Theseus, rotası üzerindeki Naxos adasına varınca Ariadne'yi orada bırakarak yola müstakbel eşi Phaedra ile devam eder. Kimilerine göre, şarap tanrısı Dionysos, Theseus'a görünüp ona Ariadne'yi kendisine vermesini söylemiştir. Artık Theseus Ariadne'yi isteyerek mi terk etti, yoksa öyle yapmasını Dionysos mu buyurdu, hikayenin o tarafını bilmiyoruz, bildiğimiz bir şey varsa o da Ariadne'nin sonradan Dionysos'a eş olduğu. Efsanenin tam bu noktasında, herhalde kaderin garip bir oyunu olarak, Theseus, babasına söz verdiği gibi serene beyaz yelken çekmeyi nedense ihmal eder. Theseus'un bu ihmali bir trajediye neden olacak, onu Sounion Burnu'nda karşılamayı bekleyen babası Aegeus, yaklaşan geminin kara yelkenlerini görünce oğlunu kaybetmiş olduğu düşüncesiyle kendini tepeden denize atarak intihar edecektir. İşte o gün bugündür, kralın kendini attığı deniz, kendi ismiyle, yani Aegeus (Ege) diye anılır. Theseus'un Atina kralı oluşu da yine bu trajik olayın sonucunda gerçekleşir.



minotaur-theseus1.jpg
minotaur-theseus2.jpg


Minotauros Efsanesinin Tarihi Arka Planı

Grekçe "Minotauros", "Minos'un boğası" anlamına gelir; fakat bu, Minotaur'un biyolojik babası kral Minos'tur, anlamına gelmez. Şu da var ki Minos gerçek bir isim mi, yoksa sezar, kayzer, giray, hakan, firavun vb. gibi, Girit'e özgü bir hükümranlık sıfatı mı, orası kesin olarak bilinmiyor; fakat "Minoen" tabir edilen eski Girit uygarlığının adı bu "Minos" sözcüğünden ileri geliyor. Minotaur genellikle ya labirentin ortasında bir başına ya da Theseus'la dövüşürken tasvir edilir. Klasik dönemde boğa başlı bir adam olarak betimlenirken Orta Çağ'da, Rönesans'a doğru, insan başlı bir boğa biçiminde de betimlenir olmuştur. Bu betimleme, Minotaur'u "kantaur" (kentauros) denen, at-insan karışımı yaratıkların görünüşüne epey yakınlaştırmıştır. William Blake'in Minotaur'u bir kentaur biçiminde resmetmiş oluşu da, Dante'nin Cehennem'inde Minotaur bahsinden sonra hemen kentaurlara geçişi de klasik dönemde görmediğimiz bu Minotaur-kentaur benzeşmesinin sonuçlarıdır. Etrüskler, Minotaur efsanesini Greklerden farklı uyarlamışlar, Atinalıları kayıran efsanevi unsurları göz ardı etmişlerdir. Örneğin, Minotaur efsanesinin Etrüsk versiyonunda Ariadne Theseus'a değil, Dionysos'a layık görülür. Benzer biçimde, M.S. 4. yüzyıla ait, kırmızı figürlü bir Etrüsk şarap kadehinin üzerindeki resimde, Pasiphae'yi kucağındaki bebek Minotaur'u şefkatle sallarken görürüz. Minotaur'un adının Asterion ("yıldızlı" anlamındadır) olması, yaratığın Boğa takımyıldızı ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim, Theseus'la Minotaur'un dövüş sahnelerinde boğa-adam, genellikle yıldızlara işaret eden, yarım daire biçiminde, yuvarlaklardan oluşmuş bir kuşakla çevrelenir.

Arkeolojik kazılar sonucunda Knossos sarayının yıkıntılarına ulaşılmışsa da Girit Labirentinin izine rastlanmamıştır. Bazı arkeologlar, sarayın muazzam odalarına, merdivenlerine ve koridorlarına bakıp labirent efsanesinin kaynağının bizzat bu sarayın kendisi olduğunu öne sürmüşlerse de bu görüş pek taraftar bulamamıştır. Homeros, Ilyada'da Akhilleus'un kalkanını tasvir ederken labirentin Ariadne'nin törensel dans alanı olduğunu söyler. Kimi mitoloji uzmanları, Minotaur'un Fenikelilerin Baal-Moloch inanışıyla alakalı, güneş tanrı kültünü sürdüren bir Minoen uyarlama olduğunu düşünmüşlerdir. Fakat boğa başlı bir Fenike tanrısı mevcut değildir (buna karşın, mesela eski Mısır tanrısı Apis, boğa başlıdır). Başka bir teoriye göre ise Minos veya Minotauros, Giritlilerin güneş tanrısını, yani aynı ilahi varlığı işaret ediyor ve Pasiphae'nin boğayla birleşmesi motifine de bunun bizzat Girit kraliçesi tarafından gerçekleştirilen kutsal bir ayin oluşu anlamında, sembolik bir mana atfediliyor. Aynı teori, Giritlilerin işkence aleti olarak "pirinç boğa"yı kullanmış olabilecekleri ihtimali üzerinde de duruyor. Pirinç boğa, Antik Yunan'da tasarlanmış bir işkence ve infaz aygıtıdır. Suçlu, tamamen bronzdan dökülmüş, iç kısmı oyuk bir boğa biçimindeki aygıtın kapağından içeriye alındıktan sonra kapak kapatılır ve pirinç boğa alttan ateşle ısıtılır. Tuncun ısı iletimi çok yüksek olduğu için, işkence aygıtının içindeki sıcaklık kısa bir sürede dayanılmaz seviyeye varır. İşkence veya infaz tekniğine dayanan bu teori, Girit'i koruyan bronz dev Talos'un, adaya ayak basan yabancıları önceden güneşte ısıttığı göğsüne bastırarak öldürmesi ile pirinç boğa yöntemi arasındaki benzerliğe de dikkat çekiyor.

Minotaur'un muhtemel tarihsel açıklaması ise şu şekilde: Giritlilerin Ege Denizinde güçlü oldukları dönemde henüz yeni yeni gelişmeye başlamış olan Atina, Girit'e ağır vergiler ödemek zorundaydı ve bu vergilere belki genç insanları kurbanlık olarak vermek de dahildi. Adaya gönderilen kurbanlar, muhtemelen kralın (Minos) yüzüne boğa maskesi geçirmiş veya kafasına boğa boynuzları takmış başrahibi (ya da oğlu) tarafından infaz edildikleri için zamanla Minotaur bu Girit zulmünü sembolize eden bir imge olarak doğmuş olmalıdır. Yunanistan ana karası Girit karşısında güç kazanmaya başlayınca da unutulmak istenen geçmişle araya mesafe koymak için, Minotaur, Atinalı bir kahraman tarafından simgesel olarak öldürülmüştür.

Aktiffelsefe' Alıntı:
Labirent

Mitos ile tarih arasındaki farkların neler olduğu sıkça sorulur. Biz de rahatça, bir tarihi olan, yeryüzünün belli bir yerinde meydana gelmiş ya da tanınmış kişilerden bahseden tüm olayları tarih olarak kabul ederiz. Tam tersine, mitoslardan ise, daha çok, tanımlaması ve ayırması zor olan, tarihsel ve gerçek kişiliklerin olmadığı, hatta varolup olmadıkları bile bilinmeyen, efsanevi kişilerden oluşan fantastik öyküler olarak bahsederiz.

Labirent durumunda ise, olayların öyküselliğiyle, sembolik olmadan bir anlam ifade etmemesiyle ya da en azından tarihin zorlukla gerçek olarak kabul ettiği kişiliklerle kesinlikle bir mitosun varolduğunu görüyoruz.

Ancak biz de tüm mitosun, tamamen imgelem olduğunu, sadece bazı gerçeklere dayanan bütünüyle sembolik bir öykü olduğunu düşünüyoruz. Mitos psikolojik gerçeklere, yaşamış insanlara, simge giymiş ve uzun zaman önce bizlere ulaşmak için, insanların arasında yürümeye başlayan biçimlere ve süreçlere gönderme yaptığı sürece doğrudur.
Bize düşen iş ise; bunların örtüsünü kaldırmak, yani peçelerini çıkarmak ve şeylerin derin anlamlarını, okült anlamlarını yeniden bulmaktır.
Labirent mitosu çok ama çok eskidir. Tüm antik uygarlıklarda ortak olduğunu söyleyebilirim. İnsanın kendini dolambaçlı patikalarda kaybettiği, karışık, aşması zor bir geçidi temsil ettiği söylenir. Sonunda yol biçimi altında ona sorulmuş bilmecenin cevabını bulan, labirenti “çözen
 
Son düzenleme:
Harika olmuş. Hem hikaye olarak hemde açıklayıcı bilgiler olarak.
Eline sağlık
 
Yunan Mitoloji ilgim oldugu icin dikkatlice okudum çok güzel olmuş